Eleştirilmek isteyenler, başarmak isteyenlerdir..

10:30 Unknown 0 Comments


Şubat ayının son cumartesinden herkese merhaba..

Nedendir bilmem, aylardan en kısa olan “Şubat”, bu sefer çok uzun geldi bana! Uzun olması ile birlikte biraz da yordu beni..

Hayat, hep yorar zaten insanı. Çalışsan da yorulursun, konuşsan da, yazsan da. Söz almak için kaldırdığın elini öğretmenin görmüyorsa, yolda karşılaştığın bir tanıdık kaçırıyorsa gözlerini senden ya da yüzüne gülüp arkandan konuşuyorsa insanlar, hayat sandığın bu “Sahte Panayırı” yaşıyorsun demektir. Bazen yavaş, bazen de koşar adımlar atarız hayat serüveninde. İnatla direndiğimiz de olmuştur zamana karşı. Değiştirmek istemişizdir hayatın kısır döngüsünü. Bazen yeni ufuklara yelken açarız, bazen de insanları insan yapmanın hevesine kapılırız..

Aslında bakacak olursak, insanı, ne işi, ne zaman ne de mekan yorar. İnsanı, insan yorar..

“Eleştiriden kaçınmak istiyorsan, hiçbir şey yapma, hiçbir şey söyleme, hiçbir şey olma!” diyen Edward Hubbard’ın sözü ile devam etmek istiyorum yazıma..

“Çalışmayı, üretmeyi ve de yazmayı seviyorum” demiştim ilk blog yazımda. Aldığım duyumlara göre, bu konuda beni eleştirenler olmuş! O zaman sormak istiyorum izninizle. Peki ya “Sen” bir başkasını eleştirmek yerine, kendine sordun mu hiç “ben ne yapıyorum, ne yaptım?” diye..

İnsan yapamadığı şeyleri bir başkasının yaptığını gördüğü zaman, kendisini eleştirmekle avutuyor. Çünkü, eleştirmek kolaydır, yapmak ise zor bir kompozisyondur! Eleştiri, sadece yapıcı olmak amacı ile yapıldığı zaman güzeldir. Gerisi, eleştiri yapanın kendi egosunu tatmin etmekten başka bir şey değildir. Eleştiren insanlar, hayata negatif baktıkları için genellikle mutsuzdurlar. Böyle olunca da, mutsuzluklarını bir başkasına ve diğer yaşantılara yüklerler. Oysa ki, bir başkasını eleştirmeye girişmeden önce, kendi bakış açılarının farkına varmalı ve kendileri için emek harcamalıdırlar..

Eleştiri üzerine güzel ve ders verici bir hikaye ile yazımı bitirmek istiyorum..

“Hindistan’da çok ünlü bir ressam varmış. Herkes bu ressamın yaptıklarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş ve onu “Renklerin Ustası” anlamına genel “Ranga Çeleri” olarak tanısa da kısaca “Ranga Guru” derlermiş..

Onun yetiştirdiği bir ressam olan Raciçi ise artık eğitimini tamamlamış, son resmini yaparak Ranga Guru’ya götürmüş ve resmini değerlendirmesini istemiş. Ranga Guru ise “sen artık ressam sayılırsın Raciçi, senin resimlerini artık halk değerlendirecek” diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini, en görünen yerine koymasını ve yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Raciçi denileni yapmış ve birkaç gün sonra resmine bakmaya gitmiş. Bir de ne görsün. Resmi neredeyse çarpılardan gözükmüyor. Çok üzülmüş tabi. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo, kırmızıdan bir duvar gibiymiş sanki. Resmi alıp Ranga Guru’ya götürmüş ve ne kadar üzgün olduğunu belirtmiş. Ranga Guru üzülmemesini ve yeniden resim yapmasını önermiş. Raciçi resmini yeniden yapmış ve yine Ranga Guru’ya götürmüş. Yine resmi şehrin en kalabalık yerine koymasını istemiş Ranga Guru. Ama bu defa yanına bir kaç fırça ile birlikte, bir palet dolusu çeşitli renklerde yağlı boya ve yanına insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmelerini rica eden bir yazı koymasını söylemiş. Raciçi denileni yine yapmış. Birkaç gün sonra gittiği meydan da görmüş ki resmine hiç dokunulmamış. Çok sevinmiş, koşarak Ranga Guru’ya gitmiş ve resme dokunulmadığını söylemiş.

Ranga Guru ise; “Sevgili Raciçi, sen birinci konumda insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı. Oysa, ikinci konumda onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin. Yani yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye kalkmadı, cesaret edemedi. Sevgili Raciçi, mesleğinde usta olman yetmez, bilge de olmalısın. Emeğinin karşılığını, ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın. Onlara göre senin emeğinin hiç bir değeri yoktur. Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenlerle tartışma” demiş.."

Bu hikayeden çıkartılacak ders; Eleştirilmek isteyenler, başarmak isteyenlerdir ve eleştiriye açık olmak kişiye çok şey kazandırır. Çünkü, eleştiri kişiyi başarıya ve iyiye taşır..

“Yapabileceğiniz en iyi şeyi yapın, sonra şemsiyenizi açın, tenkit yağmurunun ensenizden içeri akmasına müsade etmeyin” demişti Dale Carnegie..

O zaman, durmak yok yola devam..

Sevgilerimle,
Atiye Bıçak

You Might Also Like

0 yorum: