Kalp ile Mantık ve Mücadeleleri..

09:43 Unknown 0 Comments


Söylediklerimiz vardır, bir de; 'Söylemek' istediklerimiz..!
Yaptıklarımız vardır, bir de; ‘Yapmak’ istediklerimiz...!
Yaşadığımız hayat vardır, bir de; ‘Yaşamak’ istediğimiz...!

Kısacası; bir yan da  mantığımız vardır, diğer yan da ise kalbimizin sesi..

Sanırım, yazıma yine gelişme bölümünden giriş yaptım..

Nedendir bilmem, son zamanlar da bu konu beni fazlasıyla düşündürmeye başladı. Belki de, duygularım ile aklım arasında bir yerlerdeyim! Kalbim mantığıma ters, mantığım ise duygularıma düşman. Kıran kırana bir mücadele..

Sizin de, hayatınızın belli dönemlerinde böyle bir ikileminiz oluyordur elbet..! O zaman pek de farklı sayılmayızdır. Biraz benim gibisinizdir, biraz da diğerleri gibi..

Peki, birini seçme şansımız olsaydı, hangisini seçerdik? Ya da sorumu değiştireyim; 

‘Her şeyin mantığa uygun mu olması gerekiyor?  ‘Evet’ dediyseniz, yazımı sonuna kadar okumalısınız. ‘Hayır’ dediyseniz, yine okumalısınız..

Bazen öyle anlar olur ki, mantık ‘deli olma’ diye duyguları bastırıp, kalbi susturmaya çalışır acımasızca. Ama kalp, yine de savaşmaya devam eder korkusuzca..

Onlar birbiriyle savaşırken, zihninde dolaşan soru, kemirdikçe kemirir seni. Bir yan da mantığın, diğer yan da ise kalbinin sesi. Aklının sana söyledikleriyle, hissettiklerinin birbirine zıt olması sonucu içinde bulunduğun durum, seni çaresizlik içinde kıvrandırır durur. İkisi arasında seçim yapmak öyle zordur ki, kalbini dinlesen mantığın söylenip duracak tüm küstahlığıyla, mantığını seçsen kalbin acıyacaktır. Belki de seni pişman bile edecektir, onu dinlemeyip, hislerinin peşinden gitmediğin için. Yine de, sonunda kazanan kalp olsa bile, pişman olmamak için mantığı da fazla hafife almamak gerekir..

Bir masala göre;

“Bir köyün dışında iki dilenci yaşarmış. Biri kör, diğerinin de bacakları yokmuş. Bir gün köyün dışında, dilencilerin yaşadığı bölgede orman yangını çıkmış. Bu iki dilenci aynı meslekten olup, aynı insanlardan dileniyorlarmış. Bu nedenle rakipmişler. Onlar dost değil düşmanlarmış..

Orman yanarken, iki dilenci bir an için düşünmüşler. Evet, birbirlerine düşmanlardı, hatta konuşmuyorlardı bile. Ama bu acil bir durumdu..

Kör adam, bacakları olmayan adama seslenmiş;

‘Kurtulmanın tek yolu var. Seni omuzlarıma alacağım. Sen benim bacaklarımı kullanacaksın, ben de senin gözlerini. Ancak bu şekilde kurtulabiliriz” demiş..

Bacaksız adamın yanan ormandan hızla çıkması mümkün değildi. Her taraf alevler içindeydi. Biraz yol alabilirdi, ama bir işine yaramazdı. Çok hızlı bir şekilde çıkması gerekiyordu. Kör adam da çıkamayacağını biliyordu. Yangının ne tarafta olduğunu, hangi ağaçların yandığını ve nerede boşluklar olduğunu göremiyordu. Kör bir adam olarak kaybolacaktı. Ama ikisi de fazlasıyla zekiydi. Düşmanlıklarını bırakıp, yangından kaçabilmek için anlaşmışlar ve dost olmuşlardı. Böylece hayatlarını kurtarmışlardı”

... 

Bu bir masal ve takdir edersiniz ki masalın, dilencilik ya da orman yangını ile bir ilgisi yoktur. Beni, seni veya onu ilgilendirir. Yanmakta olan da, orman değildir..

Sensin sayın okuyucu! Sensin yanmakta olan! Acı çekiyor, yangınlar içinde yanıyor ve sancılar içinde kıvranıyorsun. Yalan mı?

Aklın, bacaklarına güvenip, çok hızlı yol alabilir; ama aynı zamanda tek başına da ‘kör’dür. Hangi yöne gideceğini, hangi yolu seçeceğini göremez çoğu zaman. O yüzdendir ki, devamlı ayağı takılır, tökezler, düşer ve kendine zarar verir. Sonra ne mi olur? Sonra da hayatın anlamasız olduğunu düşünür ve yanmaya devam eder..

Böyle de bir düşünce vardır ki; ‘Hayat anlamsızdır’..! 

Dünyadaki bütün entelektüeller bunu söyler.. Söylerler ama yine de kendi bildiklerini okumaya devam ederler. Hayat, tabi ki onlara anlamsız gelir. Çünkü, kör olan akıllarıyla, ışığı görmeye çalışırlar. İşte bu imkansızdır..!

Tekrardan dilencilerin masalına dönecek olursam; İkisi birlik olup, yangından kurtulabilmişlerdi..

Kalbin bacakları olmayabilir ama gözleri vardır . Akıl, kalbi omuzlarının üzerinde kabullenmelidir. Buna mecburdur. Kalp, oyun perdesinde yerini aldığı zaman akıl zekaya dönüşür. Bu bir dönüşümdür. İnsan ise, entelektüel değildir. Ancak, aklını ve kalbini birlikte kullandığı zaman bilge olabilir

...

Kalbimin sesini dinleyen bir insan olmasaydım, bu yazıyı yazamazdım..

Aklım ise, bu perde de bana sadece figurandı..

Sayın okuyucu, şimdi kararı sen ver;

‘Mantığın mı? Kalbin mi?’

...

Sevgiyle kalın..
Atiye BIÇAK 





0 yorum: