“Normal olmak” yani “Kendin olabilmek”..
Sıradan bir iş günü sonrasında evde otururken, son
zamanlarda gerek yaşadıklarım, gerekse diğer insanların yaşadıkları ve şahit
olduğum yaşanmış bir takım olaylar siyah beyaz bir filim şeridi gibi geçti
gözlerimin önünden. Tüm bu olayların normal olup olmadığını düşünürken, bir
kelime olarak “normal”in olağan ve sıradan manasın da olmasına rağmen işin
özünde pek de sevimli bir kelime olmadığı fikrine kapıldım..
Kendim söylemiyorum bu sözü, okuduğum bir kitabın yazarından
ödünç alıyorum; “İnsanların, anormal
zamanlarda anormal davranışlarda bulunması normaldir”. Çok da doğru bir
söz. Gerçekte kimse normal olmak istemez. Ama kimse de anormal olmayı
kaldıramaz. Çünkü, diğer insanlardan farklı olma arayışı gerçeğinden hareketle
“normal olma” bir başarısızlık, özel olamama yani özetle kendimizi bulamama
halini çağrıştırır gerçeğinde.
Bu size “değişime olan ihtiyacı” hatırlatmıştır umarım. Bizim
farklı olmamız, diğer herkesin normal yani olağan olması denklemine dayanır. Oysa
ki herkes için de, biz herkesle aynıyızdır aslında. Ve hiç birimiz bir diğerinden az ya da daha çok normal
değildir. Bu
karmaşık teoriden en kolay çıkma yolu ise, ilk önce kendimize herkesin farklı
olduğunu kabullendirip, bu farklı olma çabasına öyle başlanmalıdır. Bu basit
noktayı bulup sindirdikten sonra geriye sadece aklımıza geleni yapmak kalıyor.
İşte, bu da işin en kolay yanı artık.
Tabi işin
temeline inecek olursak, çocukluğumuzdan beri belli kalıplar içerisinde hareket
etmeye zorlandık “uslu” olmak için. Dolayısıyla da aynılaştık. Benim gibi kreşe
gidenler hatırlayacaktır; “uğur böceği olun” ya da “çiçek olun” sıfatlarını.
Her nedense herkes ayni sıfat olurdu. Hiç farklı ya da anormal olmamızı
istemezlerdi. Sormazlardı “ne olmak istersiniz?” diye. Neden peki? Kişinin
kendine has özelliklerini ortaya çıkarması yerine, herkesle ayni özelliklere
sahip olmasını isteriz? Örneğin; Aileler herhangi bir sanat dalı yerine
evladının üniversite bitirip, daha çok para kazanabileceği bir meslek sahibi
olmasını istemektedirler. Sakın karamsar bir yazı okuduğunuzu düşünmeyin. Kendi
kanaatimce burada anlatmaya çalıştığım sadece “kendin olabilmek”tir.
Yalnız
yürüdüğümüz bu hayat serüveninde, yalnız kalmak bir süreliğine zevkli de olsa,
bir süre sonra bıktıran bir çaresizliğe dönüşecektir. Daha önce de bir yazımda
çaresizlik ve yalnızlığa değinmiştim, fakat bu kez durum biraz daha farklı. Kendin
ola bilme arzusu ile diğer insanlardan farklı olamama ihtiyacında sürüklenen
bir duygu yumağı olmuşsundur artık. İşte, tam bu esnada normallikte sana göz
kırpmaya başlamıştır. Aklı çalışan tüm insanların çaresizliğinin temelinde de
böyle bir gel git vardır sanırım. Tüm dünyanın böyle bir sıkıntının içerisinde
olduğunu da nereden çıkarttım diyebilirsiniz? Bu durum tamamen yanıldığım bir
husus olabilir tabi. Belki de bunun doğruluğunu sizlere tamamen ıspatlamam
neredeyse imkansızdır. Ama bir an bunun doğru olduğunu ve tamamen size ıspatlaya
bildiğimi düşünün!! Mesela; Sosyal medyadaki tüm insan hallerini, haberleri, dinlediğiniz
her dilden şarkıları, okuduğunuz Avrupa kitaplarını, izlediğiniz filimleri ve
reklam içeren tüm o mükemmel vücutlu insanların şahane hayatlarını düşünün. Tüm
bu saydıklarımın içinde bize benzeyen ve biz gibi olan hayatlar vardır elbet.
Tabi rolünü kıskanarak hayatımıza geçirdiğimiz film karakterlerini saymazsak
eğer. Esasın da filmler bize sadece mutsuz olmayı öğretmiştir. Çünkü ne
yaparsak yapalım o filmlerdeki hayatları yaşayamıyoruz. Kurgu daima içinde
bulunduğun gerçek hayata karşı zafer kazanıyor. Bunu, telefonundan paylaştığın
fotoğraflarından da anlayabilirsin. Neredeyse hepimiz photoshop’cu olduk.
Yaşasın dijital devrim!
Tüm bunlara rağmen, insanlar arasında çok ciddi bir ayrım
yaratan siyah boyalı bölgeler vardır. Kimse bir diğeri ile ayni olmaz, olamaz. Çünkü
hepimiz farklı olmak zorundayız. Bu bizim insan olabilme ve hayatta
kalabilmemizin yoludur. Kendin olabilmek için, önce gerçekte ne olmak ve nasıl
yaşamak istediğine karar vermelisin. İşte o zaman herkesten farklılaşmış
olursun. Bu durum seni sıradan biri değil de normal biri yapacaktır.
Yukarıda da anlamaya ve anlatmaya çalıştığım gibi; Normal olman, seni başarısız
ya da özel olmayan biri yapmayacaktır. Tam tersi, sen kendini bulmuş
olacaksın...
Elbet her
birimizin normal olanın ne olduğuna verecek bir cevabı vardır. Ama bir
Kızılderili atasözü “Karşındakinin
pabuçlarını giymeden, onun nasıl yürüdüğünü bilemezsin” der ve bence buraya
da çok yakışır. Sanırım normallik buydu. Neyi nasıl ve neden yaşarsın bilmem
ama, normal olan yaşadığın o en değerli anda gizlidir. Yani şimdidir! Senin
beğenmediğin o “normal hayatını”, yaşamak isteyen insanlar vardır. Bundan emin
olabilirsin!
Yaşadığın
ve içinde bulunduğun durumu kabul edip, kendine karşı sabırlı olmalısın. Çünkü,
bana göre “normal olmak”, sabırlı olmak ile alakalı bir durumdur. Kabul ettiğin
her şeyin, teslim olduğun bir saldırıdan başka bir şey olmadığını ve hiç bir
şeyin de sonsuz gibi bir ayrıcalığa sahip olmayacağını bilerek yoluna devam
etmelisin...
Sevgilerimle;
Atiye Bıçak..
1 yorum: