Benliğimize olan sadakat ve gerçekler...
Bu
hafta ne yazacağım ile ilgili herhangi bir fikir oluşmamıştı kafamda. Belki az
öncesine kadar aklımda en ufak bir fikir bile yoktu, ama değiştirmek istedim az
sonrayı. Şömineden gelen çıtırtı sesleri eşliğinde geçtim bilgisayarımın
karşısına ve yazmaya başladım..
Bir
önceki sabah evden bir telaş içinde çıkmaya çalışırken, köpeğim Cındy’nin
ayağıma sarılması ile bana olan sadakatini hissettim. Tabi ya, “Sadakat”!
Kişinin eşine ve ailesine olan sadakati, arkadaşına olan sadakati, bir ustanın
işine olan sadakati, bir köpeğin sahibine olan sadakati.. Ve bu böyle uzar
gider. En önemlisi de benliğimize olan sadakatimizdir. Bütün kişisel
seçimlerimizi yapmış olduğumuz özgürlük kaynağımızdır benliğimiz. Benlik, kendi
gerçeklerimizi, yani hayatımızı oluşturduğumuz yerdir. Dolayısıyla, öncelikle
kendi benliğimize sadık olmamız gerekir. Her şeyden önce insan, kendine dürüst
olmalı. Ama hangi kendimize? Sri Sathya Sai Baba’nın öğretilerine göre; “Seni sen yapan üç kişidir: Biri, olduğunu
düşündüğün, öbürü başkalarının olduğunu düşündüğü, üçüncüsü de gerçekten
olduğun kişidir”. Üçüncü bir kişiyi yaratmaya çalışmalıyız ki, sadakat,
mutluluk ve huzur bizimle olsun. Çünkü sadakat, insan kalabilmenin özüdür.
“Kendini bilmeyen hiçbir şey bilemez, kendini
bilen ise her şeyin özünü çoktan kavramıştır” diyen Aziz Thomas’ın bu sözü
tam da buraya çok yakışır bence...
Gerçekler
el verdiğince değiştirebilirsin az sonrayı. Ya da 1-2 gün sonrasını, 1-2 ay
sonrasını, belki de 1-2 yıl sonrasını. Çok çabalayarak, çok çalışarak
değiştirebileceğin gerçekler vardır elbet. Elbet, bu kadar da çaresiz
değilizdir hedeflerimize ulaşmakta. Kaç kişi çalıştı diye kazanmıştır? Kaç kişi
koştu diye varmıştır? Olmaz demiyorum. Olur elbet. Peki kaç kişi amacına
ulaştığı zaman, vardığı hedefinin farkına varmıştır? Gerçekler diyorum sayın
okuyucu. Gerçeklerin seni senden aldığının farkına vardın mı hiç? Değişime olan
ihtiyacını, bağlılığa olan sadakatine tercih etmişsen eğer; sen gerçeklerin
farkında değilsindir. Ya da bağlılığa olan sadakatin baskın gelmiştir ve
hedefine gitmemişsindir. Hayal ettiklerini görmemeyi, gözlerinle
algıladıklarına tercih etmişsindir. Bağlılığın, değişime olan ihtiyacın
olmuştur. En üzücü tarafı ise, kendine olan sadakatini kaybetmişsindir.
Sadakati
hayata geçirmek için, kendimizle diğer insanlar arasında olup bitenler
konusunda her zaman tetikte olmayı ve de en önemlisi uyanık olmayı bilmemiz
gerekir. Yani, karşımızdaki resmin tamamına olduğu kadar, resimdeki küçük
ayrıntılara da dikkat etmeliyiz. Bizim için küçük görünen herhangi bir şeyin,
başkası için büyük bir anlam ifade edebileceğini bilmeliyiz. Karşımızdaki
kişinin görüşlerine ve fikirlerine saygı duymalıyız. Çünkü sadakat, hem
kendimize hem de başka insanlara eşit oranda özen göstermektir.
Kendine,
diğerine, ötekine, sözlere, merhamete sadık kalabilmek büyük maharettir. Ve de
mantık gerektirir. Tabi, mantıklı olanın ne olduğunu bir türlü kavrayabilmişsek
eğer. Tıpkı, arabanın dikiz aynasından son dakika yakaladığın havlayan bir
köpek, fakat durup ilgilenmeyi aklından geçirmeyip yoluna devam ettiğin gibi.
Sen arabanın içerisindeyken sana havlamasının pek bir önemi yoktur.
Ve bu, pek alışılagelmiş bir durumdur. O sırada yolda yaya yürüyor olsaydın ne
hissedebileceğini, aklına bile getirmezsin. Ve eğer sen yola devam etmeyip
dursan ve sana neden havladığını anlamaya çalışsan, hiçbir şey ifade
etmeyecektir. Sen yoluna devam etmeye, köpekte senin peşini bırakıp arkadan
gelen diğer arabaya havlamaya devam eder. Öyle bir şeyler işte. Bu kadar
anlamsızdır çoğu zaman bu anomali. Tüm bunlara, gerçekleri örtmeye çabalayan
düşüncelerinle bir türlü anlam katamayan sen ve neden
havladığını bilmeyen köpek! Sen, bu sıradan anomaliye normal bakmaktasındır.
Normal bakmaktaki başarının ödülü ise, kimilerine göre huzurlu ve uzun hayatın
sırrı, kimilerine göre de yaşamda başına gelen tüm başarısızlık ve yenilgilerin
sebebidir. Bana göre, hayallerine duyduğun sadakattir..
Sen
de bu yazıyı okurken, kendine olan sadakatini, kim olduğunu, dışardan gelen
sesin sebebini, hatta belki de facebook ve twitter’daki son durumunu düşünmeye
başlamışsındır. Bunların yanında, karşılaşacağın sevdiğin yada sevmediğin tüm o
diğer insanları, yarın havanın nasıl olacağını, sevgilinle ilişkinin geleceğini
hatta pişmanlık hissettiğin zamanlarda ise cehenneme dönen dünyanı da düşünmüş
olabilirsin. Ne güzel demiş bir yazar; “Cennete gitmek isteyenlerin, cehenneme çevirdiği bir dünyada yaşıyoruz”..
‘Cennet’
ve ‘Cehennem’ demişken, geçenlerde facebook hesabımda rastlamış olduğum ve de
çok anlamlı bulduğum bir fotoğrafta anlatılmak isteneni sizlerle paylaşmak
istiyorum izninizle; İnsanlar Avrupa’da Iphone ya da Samsung almak arasında
tercih yapamazken, diğer tarafta Afrika’da su ve ekmek arasında tercih yapmak
zorunda kalıyorlar. Suriye’de ise ölmek ya da hayatta kalmak için savaş
veriyorlar. İşte böyle bir dünyada yaşıyoruz. Bu durum da bir gerçektir
maalesef..
Ne
yazacağımla ilgili bir fikrim yokken, böyle bir yazı çıktı ortaya. Yukarıda da
dediğim gibi; “Gerçekler el verdiğince değiştirebilirsin az sonrayı”. Ben de
yazmak istedim ve yazdım..
Benliğinize
olan sadakatinizi her zaman hatırlamanız dileğiyle..
Sevgilerimle,
Atiye
Bıçak
0 yorum: