Benliğimize olan sadakat ve gerçekler...

10:23 Unknown 0 Comments


Bu hafta ne yazacağım ile ilgili herhangi bir fikir oluşmamıştı kafamda. Belki az öncesine kadar aklımda en ufak bir fikir bile yoktu, ama değiştirmek istedim az sonrayı. Şömineden gelen çıtırtı sesleri eşliğinde geçtim bilgisayarımın karşısına ve yazmaya başladım..

Bir önceki sabah evden bir telaş içinde çıkmaya çalışırken, köpeğim Cındy’nin ayağıma sarılması ile bana olan sadakatini hissettim. Tabi ya, “Sadakat”! Kişinin eşine ve ailesine olan sadakati, arkadaşına olan sadakati, bir ustanın işine olan sadakati, bir köpeğin sahibine olan sadakati.. Ve bu böyle uzar gider. En önemlisi de benliğimize olan sadakatimizdir. Bütün kişisel seçimlerimizi yapmış olduğumuz özgürlük kaynağımızdır benliğimiz. Benlik, kendi gerçeklerimizi, yani hayatımızı oluşturduğumuz yerdir. Dolayısıyla, öncelikle kendi benliğimize sadık olmamız gerekir. Her şeyden önce insan, kendine dürüst olmalı. Ama hangi kendimize? Sri Sathya Sai Baba’nın öğretilerine göre; “Seni sen yapan üç kişidir: Biri, olduğunu düşündüğün, öbürü başkalarının olduğunu düşündüğü, üçüncüsü de gerçekten olduğun kişidir”. Üçüncü bir kişiyi yaratmaya çalışmalıyız ki, sadakat, mutluluk ve huzur bizimle olsun. Çünkü sadakat, insan kalabilmenin özüdür.

Kendini bilmeyen hiçbir şey bilemez, kendini bilen ise her şeyin özünü çoktan kavramıştır” diyen Aziz Thomas’ın bu sözü tam da buraya çok yakışır bence...

Gerçekler el verdiğince değiştirebilirsin az sonrayı. Ya da 1-2 gün sonrasını, 1-2 ay sonrasını, belki de 1-2 yıl sonrasını. Çok çabalayarak, çok çalışarak değiştirebileceğin gerçekler vardır elbet. Elbet, bu kadar da çaresiz değilizdir hedeflerimize ulaşmakta. Kaç kişi çalıştı diye kazanmıştır? Kaç kişi koştu diye varmıştır? Olmaz demiyorum. Olur elbet. Peki kaç kişi amacına ulaştığı zaman, vardığı hedefinin farkına varmıştır? Gerçekler diyorum sayın okuyucu. Gerçeklerin seni senden aldığının farkına vardın mı hiç? Değişime olan ihtiyacını, bağlılığa olan sadakatine tercih etmişsen eğer; sen gerçeklerin farkında değilsindir. Ya da bağlılığa olan sadakatin baskın gelmiştir ve hedefine gitmemişsindir. Hayal ettiklerini görmemeyi, gözlerinle algıladıklarına tercih etmişsindir. Bağlılığın, değişime olan ihtiyacın olmuştur. En üzücü tarafı ise, kendine olan sadakatini kaybetmişsindir.

Sadakati hayata geçirmek için, kendimizle diğer insanlar arasında olup bitenler konusunda her zaman tetikte olmayı ve de en önemlisi uyanık olmayı bilmemiz gerekir. Yani, karşımızdaki resmin tamamına olduğu kadar, resimdeki küçük ayrıntılara da dikkat etmeliyiz. Bizim için küçük görünen herhangi bir şeyin, başkası için büyük bir anlam ifade edebileceğini bilmeliyiz. Karşımızdaki kişinin görüşlerine ve fikirlerine saygı duymalıyız. Çünkü sadakat, hem kendimize hem de başka insanlara eşit oranda özen göstermektir.

Kendine, diğerine, ötekine, sözlere, merhamete sadık kalabilmek büyük maharettir. Ve de mantık gerektirir. Tabi, mantıklı olanın ne olduğunu bir türlü kavrayabilmişsek eğer. Tıpkı, arabanın dikiz aynasından son dakika yakaladığın havlayan bir köpek, fakat durup ilgilenmeyi aklından geçirmeyip yoluna devam ettiğin gibi. Sen  arabanın içerisindeyken  sana havlamasının pek bir önemi yoktur. Ve bu, pek alışılagelmiş bir durumdur. O sırada yolda yaya yürüyor olsaydın ne hissedebileceğini, aklına bile getirmezsin. Ve eğer sen yola devam etmeyip dursan ve sana neden havladığını anlamaya çalışsan, hiçbir şey ifade etmeyecektir. Sen yoluna devam etmeye, köpekte senin peşini bırakıp arkadan gelen diğer arabaya havlamaya devam eder. Öyle bir şeyler işte.  Bu kadar anlamsızdır çoğu zaman bu anomali. Tüm bunlara, gerçekleri örtmeye çabalayan düşüncelerinle bir türlü anlam katamayan sen ve   neden havladığını bilmeyen köpek! Sen, bu sıradan anomaliye normal bakmaktasındır. Normal bakmaktaki başarının ödülü ise, kimilerine göre huzurlu ve uzun hayatın sırrı, kimilerine göre de yaşamda başına gelen tüm başarısızlık ve yenilgilerin sebebidir. Bana göre, hayallerine duyduğun sadakattir..

Sen de bu yazıyı okurken, kendine olan sadakatini, kim olduğunu, dışardan gelen sesin sebebini, hatta belki de facebook ve twitter’daki son durumunu düşünmeye başlamışsındır. Bunların yanında, karşılaşacağın sevdiğin yada sevmediğin tüm o diğer insanları, yarın havanın nasıl olacağını, sevgilinle ilişkinin geleceğini hatta pişmanlık hissettiğin zamanlarda ise cehenneme dönen dünyanı da düşünmüş olabilirsin. Ne güzel demiş bir yazar; “Cennete gitmek isteyenlerin, cehenneme çevirdiği bir dünyada yaşıyoruz”..

‘Cennet’ ve ‘Cehennem’ demişken, geçenlerde facebook hesabımda rastlamış olduğum ve de çok anlamlı bulduğum bir fotoğrafta anlatılmak isteneni sizlerle paylaşmak istiyorum izninizle; İnsanlar Avrupa’da Iphone ya da Samsung almak arasında tercih yapamazken, diğer tarafta Afrika’da su ve ekmek arasında tercih yapmak zorunda kalıyorlar. Suriye’de ise ölmek ya da hayatta kalmak için savaş veriyorlar. İşte böyle bir dünyada yaşıyoruz. Bu durum da bir gerçektir maalesef..

Ne yazacağımla ilgili bir fikrim yokken, böyle bir yazı çıktı ortaya. Yukarıda da dediğim gibi; “Gerçekler el verdiğince değiştirebilirsin az sonrayı”. Ben de yazmak istedim ve yazdım..

Benliğinize olan sadakatinizi her zaman hatırlamanız dileğiyle..

Sevgilerimle,

Atiye Bıçak


You Might Also Like

0 yorum: