Korkularınızla savaşmazsanız, nefes almayı bıraktınız demektir..

10:00 Unknown 0 Comments


Ne zaman kararsız kalsam “mantıklı olanı mı” yoksa “duygularımın peşinden mi gitsem” diye?? Ve bir seçim yapmam gerekiyorsa eğer, derinlerden bir ses atak yapar bana.. Tam da o nokta da korkularımla yüzleşme zamanının gelip kapımı çaldığını düşünürüm...

Korkulara yenilip mantıklı olanı seçmek, insanı sadece A noktasından B noktasına götürür. Siz, hangisini seçerdiniz? Tek bir noktaya kadar gidip, sonunda pişman olmayı mı? Yoksa, alfabenin sonuna kadar devam etmeyi mi seçerdiniz?

Nasıl ki, her bir nota farklı bir tınıya sahiptir ve her birinin çıkardığı ses farklı hisler, duygular uyandırıyorsa, renkler de öyledir.. Beyaz, kırmızı, mavi, sarı, yeşil... Her bir renk farklı hisler uyandırır insanda. Bir de çok asil duruşu ile, “korkunun” rengi olan “siyah” vardır. Elbisesini giyer, çıkar dışarıya. Onun için, yaz kış farketmez. Biz savaşı yenene kadar, sinsice bekler doğru zamanı aklımızın en kuytu köşesinde. Savaşmayı bırakıp, kabuğumuza çekilirsek bir kabus gibi çöker hayatımıza. Ancak, başımızı kaldırırsak görebiliriz kara bulutların ardındaki umut yıldızlarını...

Severek okumuş olduğum bir kitap da şu cümleye rastladım. Şöyle yazıyordu;

“Korkularımızdan ördüğümüz duvarlar yüzünden dışarısını göremez olduk. Zannediyoruz ki, ne kadar saklanırsak o kadar zarar görmeyiz. En büyük zararı kötülere rağmen iyi olduğumuzu zannedip evden çıkmayarak insanlığa yapıyoruz. İyiyseniz ses verin, kaleminizi kullanın, çalışın, üretin, yeri gelirse bağırın. İnsanlık adına çığlıklar atın. Gün gelir, sessizliğin hesabı da sorulur”..

“Keşke öyle yapmasaydım”, “en güzel yıllarım böyle geçmeseydi”, “gördün mü yine olmadı işte” diye “keşkeler” üzerine daha önce bir blog yazımda deyinmiştim.. Bir şeyleri yaşadıktan sonra, hep bu sesleri duyar insan omuzlarının üzerinden kulağına doğru fısıldayan. Öyle zamanlarda da vazgeçer yapmak istediklerinden. Korkularına yenik düşer ve yaşarken gördüğü gerçek olmayan rüyalara bırakır kendisini. Gerçek olan ise, uyanıkken uykuda olmasıdır!

İnsanın korkularının olması normaldir elbet. Ancak amaç, zaten bunun daha fazla olduğuna inandırmaktır kişiyi. Buna da inandıran, yine insanın kendi egosudur...

Hayat, hep oyun oynar zaten sana kendi egon tarafından. Oysa ki, ardı kesilmeyen hayallerin vardır. Gerçekleştirmek için hayallerinin peşinden gitmek istersin. Ama “korku” öyle bir şeydir ki, en güçlü hissettiğin an da, en zayıf damarından yakalar ve ne kadar korktuğunu hatırlatır sana. İşte orada, vazgeçersin ve bırakırsın savaşı...

Belki, senin korkuların bir çok nedenlerde saklıdır. Belki de sırf başkaları rahatsız olmasın diye, kendini rahatsız etmeye başlamışsındır. Ne kadar rahat edemezsen, başkalarının o kadar rahat olacağını düşünürsün. Ve sonucunda kendi rahatını unutursun! En önemlisi de, seni var eden değerlerin olduğunu ve onları kaybedersen yaratılma amacına ters hareket etmeye başlayacağını unutursun. Aslında, kalıp mücadele etmen ve savaşı kazanman gerekiyordu. Ama sen, daha kolay olan “vazgeçmeyi” seçtin. Yani, kendinden vazgeçmeyi seçtin..

Vazgeçmeyin!! Korkularınızla savaşın. Çünkü, “korku” küçük bir kar tanesi gibidir. Onu bastırmaya çalıştıkça sizinle yoluna devam eder, yuvarlanarak büyür ve birikir içinizde.. Sonra da her geçen gün kabarır kendinize olan borçlarınız. Ödemek için hangi zamanı bekliyorsunuz ya da neden erteliyorsunuz?

Bir de şu açıdan bakalım dilerseniz konumuza;
İnsan, nefes almayı ertelerse ya da bırakırsa, bedeni son bulur. Korkuları ile yüzleşmek yerine onlarla yaşamaya başladığı zaman, yavaş ve ağır adımlarla yine sona yaklaşacaktır. Yani korkularınızla savaşmazsanız, nefes almayı bıraktınız demektir...!

Korkularınızla savaşın...

Mutlu hafta sonları..

Sevgilerimle,
Atiye Bıçak





You Might Also Like

0 yorum: