Değişime olan ihtiyaç ve 'Gerçekler'..!

23:18 Unknown 0 Comments


Bu sefer, herhangi bir konuyu ele almak istemedim. Ve sadece içimden gelenleri yazma isteği ile geçtim klavyemin başına. Sanki bir arkadaşımla sohbet eder gibi..

Az önce, ilk blog yazımı okudum da, şöyle demiştim;

“Herkesin bir hikayesi vardır elbet! Benim hikayem ise; 30 yıllık ömrümde ve devamında, hiç durmadan, sonunu bir türlü bulamadığım bir sohbet. Tam bir müebbet muhabbet hesabı yani. Ve önemli olan da, kendi içimde, derinlerde bir yerlerde gerçeği biliyor olmamdır..

Her an kafamda belli belirsiz düşüncelerin ne denli ciddi olabileceğini fark ettim edeli kendi kendimle sohbet etmeye başladım. Hem de olabildiğince sık ve alabildiğine uzun. Samimi ve dürüstçe bir sohbet bu. Ama dedim ya, konular ciddi. Bu beni muhtemelen deli ya da normal olmayan biri yapar. Tıpkı diğer herkes, hepimiz gibi. Öyleyse yalnız değilimdir. Biraz deli olmak gerekir bazen, biraz da çılgın!

‘Delilik, akıl sağlığı bozuk bir dünyaya ayak uydurabilmek için yapılmış akılcı bir hamledir’ demişti çok sevdiğim bir yazar”

...

Sizin de bu tarz bir sohbetiniz vardır elbet. Biraz böylesinizdir; ya da diğer insanların da böyle olduğunu umarak, daha fazla böylesinizdir..

O zaman yukarıda yazdıklarımı biraz daha açarak devam edeyim;

Devrimin lideri olmak istemesek de, yandaşıyızdır mutlaka. Dikkat edin! Gözlerimizle algıladıklarımız, yani gördüklerimizin yanında ve onların hemen biraz dışında; kafamızda bir çok küçük resim halinde geçen bir başka dünya hatta dünyalar daha vardır. Farklı dünyaları da görüyoruz gözlerimizle ve duyuyoruz, belki de hissedip tadına bakıyoruz tüm bu varyasyonların. Umarım, bu tam da söylediğim şekildedir..

Tüm yaşananlar yanında ve onların biraz dışında. Bu sınır öylesine önemli ve öylesine ince ki, sizi tıbben akıl sağlığı bozuk noktasına getirmesi bir an meselesi. Ama yine de bu macerada bir ödül vardır. Nedir diye sorarsanız? Yaşamanın ‘gizi’ diye cevap verebilirim. Aslında, anlatmaya çalıştığım da budur. Çünkü; Sanırım, “Güzellik bakanın gözünde” dir söyleminde bahsedilen bu olmalı. Yani, görünen gerçekliğin dışında, görenin görebilmekteki mahareti. Ve inanın; İnsanlar her şeyden çok hayallerine sadık kalırlar. Olana değil de, olmasını hayal ettiklerimizi geçiririz aklımızdan. Tüm umutların ve hayal kırıklıklarının sebebi de bu değil midir zaten? Ey okuyucu, gerçekci olmalısın, olmalıyız deriz de, gerçeklerden saklanmanın bir yolu var mıdır? Gerçekten de olsaydı eğer, kim kalırdı gerçeklerle beraber?

Gerçeğin felsefesi üzerine ne denirse densin, benim iddiam odur ki gerçek; özgür iradenin önündeki en büyük engeldir ve her engel gibi yıkılmalıdır. Dünyanın yuvarlak olduğunun anlaşılmasından veya uzayın sonsuz genişlemesinin öğrenildiği andan itibaren gerçeğin sadece bildiklerimiz olduğunu anlamalı ve her bilginin de eninde sonunda yanlış olduğunu kabul etmeliydik. Aslında, inanmak için bir şeye ihtiyacımız da yok. Sadece, hayallere sadık kalmanın özgürlüğüne sarılsak, o vakit gerçeğin sadece gözümüzle gördüğümüzün olduğunu anlamazmıydık? Gerçeğin sadece bizim görmek istediğimiz olduğunu ve haklı çıkabileceğimizi? Tekrar ediyorum; “Gözlerimizle algıladıklarımız, yani gördüklerimizin yanında ve onların hemen biraz dışında”

...

Bu diğer dünya, çoğu zaman arkasından gelen diğer anlamlı, anlamsız düşüncelerle kaybolur ya da zamanla değişir. Değişir diğer tüm önceliklerimiz gibi, rüyalarımızda. İşin esasında, önemli ya da önemsiz olmasının pek bir önemi de yoktur. Sanırım, zihin denen şey, yaşamı gerekli ya da gereksiz ayrımı yapmadan herşeyi ama herşeyi gözlerinin hemen ardında bize durmadan gösterir durur. Büyüdüğümüz zamanı yaşatır, genç olduğumuz zamanı yaşatır ve bazen de ailemizle, yani tam bir aile olduğumuz zamanları yaşatır. Bu durum, zihinlerimizin sürekli mutlu olabilme, mutlu kalabilme çabası olabilir..

Ve geçmişi hatırladıkça zihnimiz oyun oynar bizimle. Geçmişi her hatırladığımızda yavaş yavaş kötü kareleri çıkartır filmden. Fark ettirmeden özlemini çektiğin duygulara erişmek için hatırladığın geçmişinden tüm olumsuz anıları teker teker çıkartır. Zihin; faşist, diktatör bir yönetim gibi; her sabah gördüğün şehrin silüetini yavaş yavaş değiştirir. Sen ne olduğunu fark etmeden çocukluğundan kalma şehrinden, silinir boş sarı tarlalar ve yerlerini camdan kaplama binalar alır. Ortada duran, akşamdan kalma siyah çöp kutularının yerini, yeşil dev tekerlekli kutular almıştır. Artan şehir nüfusunu anlamazsın. Artık şehir giderek daha çok ihtiyacına cevap vermektedir de, nedense bitmez hiç ihtiyaçların ve ihtiyaçlardan doğan ‘sorunların’..!

Belki de, tek yaşam amacın ‘değişim’ dir..

Her hatırladığında, yavaş yavaş değiştirerek daha çok bağlar seni geçmişine zihnin ve giderek daha çok yaşarsın geçmişinle..

Derhal hatırlamalıyım; Değişim önlenemez bir ihtiyaç değil midir?

Peki, asıl amaç; Geleceği değiştirmek değil miydi?

Sende derhal hatırlamalısın sayın okuyucu;
Yine yineden ve yeniden..

Gerçekler!!

Gerçeklerde kalmanız dileğiyle..

Atiye BIÇAK.

You Might Also Like

0 yorum: